Tunus-Fransız Yahudisi tarihçi, yazar Sophie Bessis; Lübnanlı yazar Dominique Eddé; Nobel edebiyat ödüllü Fransız yazar Annie Ernaux ve Fransız Guyanalı, Adalet eski bakanı Christiane Taubira'nın kaleme aldığı makalede Fransa ve Avrupa'yı, İsrail'in izlediği yıkım politikasına 'hayır' demeye çağırıyor:
Aşırı sağ tarafından yönetilmekte olan İsrail devleti bir halkı yok ediyor ve Ortadoğu’yu parçalıyor.
Ne iki yüzü aşkın sayıda Filistinli gazetecinin öldürülmesi, ne yabancı medyanın suç mahallerine girişinin yasaklanması, ne de çoğu Batılı medya kuruluşunun sistematik oto sansürü, dehşeti filtrelemeye yetti.
Saat başı, Gazze'nin her yerine bombalar düşüyor. Aileler yok ediliyor, hastanelerin neredeyse tamamı hizmet dışı, çocuklar anestezi olmadan ampüte ediliyor, taziye çadırları yakılıyor, yaralılara yardım etmeye koşanlar yakından vurularak öldürülüyor, hayatta kalanlar sevdiklerinin cesetlerine bile ulaşamıyor, Gazze’ye yardım taşıyan bir gemi Malta açıklarında İsrail insansız hava araçları tarafından hedef alınıyor… Artık dile özen göstermek, bile bile körlük anlamına geliyor.
Bu sırada, İsrail rejimi Golan Tepelerini ve Güney Lübnan’ı işgal ediyor. 27 Kasım 2024’ten bu yana, Lübnan’da ateşkesi 1.500 kez ihlal etti. Yarım yüzyıllık kanlı bir diktatörlükten yeni kurtulmuş olan Suriye, ordusunun İsrail Savunma Kuvvetleri (Tsahal) tarafından yok edilmesine sessizce katlandı. İsrail hava kuvvetleri Suriye’yi yaklaşık bin kez bombaladı. Böylece, Suriye’nin yeni rejimi, İsrail tarafından kendi otoritesini kurma imkânından yoksun bırakıldı.
İsrail’in Suriye'deki Dürzi halkını rehin alması da kaosa bir sabotaj halkası ekliyor. “Dürziler katledilmiyor, yeni hükümetin bastırmaya çalıştığı mezhepsel çatışmalar yaşanıyor,” diyor Fransa’nın eski büyükelçisi Gérard Araud. Böylece İsrail, bölgeyi parçalama planını ince ince işliyor. Bu artık bir öngörü ya da varsayım değil. Bunlar gözlemler, tespitler, olgular.
Eğer Avrupalı siyasetçiler beklemeye devam ederlerse – ve neyi bekliyorlarsa artık – eğer sorumluluk ve onur içinde kalkıp İsrail’e yaptırım uygulamaz ve bu yangın çıkaran kundakçı rejimle ilişkilerini kesmezlerse, tarihin sanıkları arasında yer alacaklar.
Daha da vahimi: Avrupa ilkesini geçersiz kılacak, demokrasinin sonunu ve faşizmin zaferini birlikte imzalamış olacaklar.
Avrupa Birliği’nin ciddi insan hakları ihlalleri gerekçesiyle yaptırım uyguladığı otuz kadar ülke olduğunu hatırlayalım. İsrail’in uyguladığı terör politikasını cezalandırmak için gerekli yasal çerçeve mevcut. Geriye sadece bu çerçevenin uygulanması kalıyor.
“Amaç, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en büyük etnik temizlik operasyonunu gerçekleştirmek için koşullar yaratmak,” diye yazıyor AB’nin eski dış ilişkiler yüksek temsilcisi Josep Borrell. Uluslararası hukuka derhal geri dönülmesini, İsrail’e karşı mevcut etki araçlarının kullanılmasını ve “oldu bitti ye getirme” durumlarının reddedilmesini savunuyor.
Ancak, “oldu bitti” durumları söz konusu olduğunda, tek taraflı kararlarını zorla kabul ettirme konusunda İsrail’in üstüne bir güç yok.
Fransa ve Avrupa, kendilerini kurtarmak için, bu yıkım politikasına artık net ve kesin bir şekilde “hayır” demelidir.
* Sophie Bessis, Dominique Eddé, Annie Ernaux et Christiane Taubira'nın Mediapart'ta yayımlanan "Gaza : l’appel des quatre à dire non" adlı makale Cengiz Aktar tarafından çevrilmiştir.